hakkımızda                           irtibat           

  Anasayfa  

SİYASET

Sekularİzm ve dİn I

• Sekularizm ve din
• Hıristiyanlığın tahrif edilişi
• Hıristiyanlıkta ıslah hareketleri
• Martin Luther Hareketi (sekularizmin doğuşu)
• Reform hareketinin yayılma sebepleri

 

Batı toplumlarından islami toplumlara batı kültürünün ürünü olan kelimeler girmekte ve islami toplumlarda kullanılması yaygınlaşmaktadır.
Batı kültürünün çıkarmış olduğu bu kelimeler islami toplumlar tarafından kullanılmalımıdır?
 

 Bu  kelimeleri kullanılması hakkında üç görüş vardır:

1- Bu kelimeleri kullanmanın  hiç bir sakıncası yoktur, çünkü kelimelerin çıkarılışından hedef içerdikleri manalardır, dolayısıyla o kelime, kullanıldığı zaman kendi dilindeki tercümesi kullanılıyormuş gibi olacaktır neticede dillerin birbirlerinin kelimelerini kullanmalarının sakıncası yoktur.

2- Kesinlikle kullanılmamalıdır, çünkü her kelime o dile sahip toplumun kültür, ahlak, edebiyat, siyaset ve hukuk özelliklerini taşımaktadır, bu kelimeyi kullanan toplum, kelimeyi aldığı toplum karşısında bir nevi  teslimiyeti kabullenmiş ve o toplumun sömürüsü ve sultası altına girmiş sayılır. Bunun için batı kültürünün hakimiyeti altına girmemek için bu kelimeler kullanılmamalıdır. Bir toplumun kültürünü kaybetmesine sebep olan etkenlerden biri de budur.

3- Önemli olan toplumların asalet ve hüviyetlerinin korunmasıdır. Bir toplumun ilerleme katedip tekamule ulaşması o toplumun özünden kaynaklanmalı, ilmi, kültürel, ahlaki, hukuki alandaki öğretileri yeterli olmalı ve başka bir kültüre ve topluma ihtiyacı olmamalıdır.  

Eğer bu gibi kelimelerin kullanılması toplumun asalet ve hüviyetine zarar verip, toplumun dini, ahlaki, kültürel değerlerinin kaybolmasına sebep olacaksa kesinlikle kullanılmamalıdır ama bir toplumun asalet ve hüviyetine zarar vermeyecekse kültürün zenginleşmesi ve diğer milletlerle irtibat ve diyalog için kullanılmasının sakıncası yoktur. Toplumların etkileşimi de burdan kaynaklanmaktadır.

Elbette batı kültürünün ürettiği kelimeleri islami toplumlara sokulmasından iki hedef güdülebilir:

a)- Bu kelimeleri çıkaran toplumların (batı) kültürünün üstün olduğunu vurgulayıp onların daha medeni olduklarını yaymak.

b)- Bu terimleri batıdan alıp islami toplumlara getirenlerin kendilerinin daha kültürlü, yenilikçi, medeni ve üstün olduklarını ispata çalışmaları.

c)-  Bu kelimeler toplumun kültürünü zenginleştirmek için kullanılır.

İslami toplumlarda kullanılan ve onların menevi değerlerini zedeleyen ve yok olmasını sağlayan kelimelerden bazıları; Modernizm, Ateizm, Laisizm, Pluralizm, Liberalizm, Realizm, Radikalizm, Demokrasi ve Sekularizm ve benzerleridir. Konumuzla ilgili olan Ateizm, Laisizm ve Sekularizm kelimelerini kısaca incelemeye çalışacağız.

 

Ateizm: Allah´ın varlığını inkar etmek, Yaradanın varlığına inanmamak demektir. Bu düşünce tarzı Allah’ın varlığını kabul etmediğinden dini tamamen reddedip, dinin gerçek olmadığını savunur. Ama kendi ideolojisinin hedefleri doğrutusunda dini bir vesile ve araç olarak kullanır.

Laisizm (Laiklik): Dinin siyasetten ayrı olması gerektiğini savunan düşünce tarzıdır. Ama siyasetin asıl olduğunu dolayısıyla siyasetle iç içe olan devletin ve dünya hayatının asıl olduğunu ve ona bağlı olunması gerektiğini savunur. Toplumda dinin ve maneviyatın yolunun değil maddiyatın yolunun öncelikle takip edilmesi gerektiği iddia ediliyor. Laiklik dini tamamen red etmemekle birklikte dinin dünya işlerine müdahale etmemesini özellikle de siyasete karışmaması gerektiğini savunmaktadır.

Sekularizm ise üzerinde en fazla konuşulması gereken bir terimdir. Sekular düşünce ilk olarak 14.yüzyılın sonlarında kilisenin toplumsal meseleler, siyasi alandaki tutarsız ve çelişkili düşünceleri neticesinde ortaya çıkmıştır. Sekularizmin ne olduğunu açıklamadan ve sekular düşüncenin ortaya çıkış şekline girmeden önce batı dini düşüncenin ve hükumet sisteminin tarihi seyrini kısaca incelemek gerekir ki bu düşüncenin toplumda neden ortaya çıktığı ve çıktığı toplumlara kazandırdıkları ve günümüzde bu düşüncenin olumlu veya olumsuz yönleri iyi anlaşılsın.

Hıristiyanlığın Tahrif Edilişi

Hıristiyanlık da diğer semavi şeriatlar gibi insanların fıtri ihtiyaçlarına cevap vermek için Allah-u Teala tarafından gönderilmişti ama Hz. İsa ( a.s.)’ın gökyüzüne çekilişinden sonra maddi çıkarlarını ve toplumsal konumlarını korumak için Hz. İsa (a.s.) ‘a sözde inanan din alimleri bu ilahi mearif kitabını İncil’i ya tahrif ettiler, ya da kendi arzu ve menfaatleri doğrultusunda tefsir ettiler.

Bu semavi kitabı tahrif edenler, İslam’ın zuhuruyla birlikte tahriflerini hızlandırıp, yaygınlaştırdılar.

Semavi kitapları dünyevi menfaatleri için değişitirip tahrif edenler zaman geçtikçe daha değişik tefsir ve yorumlar getirerek bu ilahi kitap ve şeriatları akli burhanlara ve kurallara ters düşecek, akılla çelişecek bir hale getirdiler. Kendileri gerçek Tevrat ve İncil’i yok edip, elleriyle kendi istekleri doğrultusunda kitap yazarak, bunun Allah tarafından gönderilen kitap olduğunu yaydılar. Kur´an bu yaptıklarını şöyle beyan ediyor: “Vay olsun o kimselereki kendi elleriyle kitabı yazıp daha sonra dedilerki bu Allah’ın indirdiğidir”.[1]

Papaz ve Rahipler kendi zamanlarının sultan ve padişahlarına karşı verdikleri mücadelelerde muvaffak olamayınca kendi makam ve konumlarını korumak için onlarla anlaşmak zorunda kaldılar.

Hatta topluma hakim olan zalim hükümdarların hakimiyetlerinin ilahi kaynaklı olduğunu ve kendilerinin de bu hakimiyetin onlara verilmesinde vasıta olduklarını halka enpoze ettiler. Böylece hükümdarlar topluma hakim olmada hiç bir gücün ortak olmasına müsade etmeyip en etkin güç olan din adamlarını toplumdan silip inzivaya sürüklediler. Neticede din adamlarının elinde akıl ile çelişen ilime karşı bir din anlayışı kaldı. Yani tahrif olmuş din, akli burhanlarla çelişen, ilmi konularda sessiz kalan ve toplumsal yaşamda hiç bir iddiası ve tezi olmayan bir hal aldı.

Din adamları bu yaptıklarıyla en azından dini koruduklarını, yok olmasını engellediklerini düşünürken, hükümdarların bu kadarla yetinmeyip dini de kendi hakimiyetlerine alarak hedefleri doğrultusunda kullanacaklarından gaflet ettiler. Din adamları dinin kapılarını ardına kadar siyasi liderlere açtılar. Topluma hakim güçler halkı sömürmek, onların uyanmalarını engellemek , kendi çıkar ve menfaatlerine ulaşmak ve sömürü ağlarını diğer milletlere hakim kılmak için dini  kendi esaretlerine aldılar. Din adamları, din, siyasetten ayrıdır feryatlarını yükseltirken hakim güçler ise din, devletin ve siyasetin hakimiyetindedir düşüncesini hakim kılarak din adamlarını kiliselere hapsettiler.

Rahipler, Papazlar dini ilimden ayırdılar, din ve ilmin alanlarının ayrı, ayrı olduğunu söyleyerek ilme savaş açtılar, tahrif etmiş oldukları dine ters düşen bilim adamlarını afaroz edip öldürdüler, yaktılar. ... devam


[1] Bakara / 79.

 2  /  3 

 

sabahyil@iqraa.de

Geri dön

 

   
  Gündem    

 

“Şüphe yok ki Musa' ya Tevrat'ı verdik, ardından birtakım peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya apaçık deliller verip onu Ruh-ul Kudüs'le kuvvetlendirdik. Nefsinizin hoşlanmadığı bir emirle peygamber geldi mi demek ululanmak isteyeceksiniz, kiminiz onları yalanlayacak, kiminiz öldürecek ha....”

Bakara / 87

  Siyaset    
  Bilim    
  Yazı Dizisi    
  Kültür - Sanat    
  Soru - Cevap    

 

MUHARREM ÖZEL